7 Ağustos 2009 Cuma

Nasıl test çözmeli?


- Hocam 20 soruda 5 yanlışım var. Diğer testlerde de aşağı yukarı öyle, ben basınç yapamıyorum.
-Git, yapamadığın sorulara biraz daha uğraş, sonra gel.

10 dakika sonra...

-Hocam iki soruyu çözemedim. Diğerlerinde işlem hatası yapmışım.
-Demek ki basınç yapıyorsun da toplama çıkarma yapamıyorsun ;)

Yukarıdakine benzer diyaloglar çok sık geçer öğrencilerimle aramda.

14 Temmuz 2009 Salı

öss hazırlık klasikleri

1-Her yıl şu cümleyle başlarız derse: " Hocam bu sene soruları TÜBİTAK hazırlayacakmış! "

Benim öğrenciliğimden beri rivayet olunur ki her beş yılda bir soruları TÜBİTAK hazırlıyormuş ve çok zor oluyormuş. Her yılın öğrencisi de bu yılın o yıl olduğunu iddia eder:)

2- " Hocam hatalı sorular iptal edilecekmiş! "

Sınavdan hemen sonra çeşitli sorularda mantık hataları tespit eden acar dershaneciler boy gösterir gazete ve tv'lerde. Bir kısmının aslı vardır ve bazen soruların iptali ile sonuçlanır. Sanırım bir kısmı da reklam amaçlıdır.


3- " Bilmem kaç bin öğrenci barajı aşamadı, bilmem kaç bin okul birincisi tercihine yerleştirilemedi vah vah! "

Puanların açıklandığında barajı aşamayan öğrenci sayısı ya da başarısız olan lise birincisi sayısı bütün basını ve toplumu şaşırtır(!) Bir süre " Nolacak bu bizim eğitim sisteminin hali? " konulu sohbet programları yapılır, çeşitli uzmanlar durum tespitleri yaparlar ve sonra mevzu tez zamanda unutulur.

4 Haziran 2009 Perşembe

Emek-1

Son dersimizi yaptık bu gün.
Böyle sandalyede kıpır kıpır bir hal... Bir sağa yaslanıyor, bir sola. Eğilip bükülüyor, ellerini dizlerine koyup yaslanıyor, olmuyor sırtını dikleştiriyor.

"Elif, belin mi ağrıyor?"

"Evet hocam."

(İskelet sistemiyle ilgili bir problemi var kızımızın, düzenli ilaç kullanıyor, günlük egzersizler yapıyor.)

"Napsak? İlacını aldın mı? Bir yastık koyalım mı bel boşluğuna?"

Emek-2

ÖSS deneme sınavından çıkıp, benimle fizik çalışmak için geldi. Yüzünün allak bullak olmuşluğundan, bedenindeki gerginlikten sınavının kötü geçtiği belliydi.

"Hayırdır Sezin?" dedim.

Dudakları titreyerek "Yok bişey" dedi.

"Sınav pek iyi geçmedi sanırım?"

19 Nisan 2009 Pazar

İki ayak bir papuç

Sınıfa girdim, suratlar bir karış... Deneme sınavı sonuçları berbat. Kimse istediği puanı alamamış. E sınava iki ay kala "daha işlemediğimiz konular var" gibi mazeretlere de sığınılamaz olmuş. O beklenen sihirli değnek de gelip birden bire netleri iki katına çıkarmamış. Görülmüş ki "hallederiiiizzz" felsefesi halledememiş hiçbirşeyi. Bir yerde bir yanlışlık yapıldığı farkedilmiş ama hangi yerde kimin yaptığına henüz karar verilememiş.




3 Mart 2009 Salı

Çocuğunuz için üzülmek yerine...

Geçen gün yaptığımız veli toplantısında dikkatimi çekti. Velilerde, içinde bulundukları yoğun tempodan dolayı çocuklarına acıma hissi çok fazla.

Bana kalırsa bu his vicdanlarını rahatlatmak için... "Parasını verip iyi bir dershaneye yolladık, harçlığını da veriyoruz, o çok çalışıyor diye üzülüyoruz da... E daha ne yapalım. Süper anne-babayız işte!" düşüncesinden sıyrılıp bu zorlu dönemde ona manevi destek olmanın zamanıdır. Bunu ona acıyarak değil, hayatı onun için kolaylaştırarak yapmak gerek. Örneğin yemek saatlerini, misafir geliş-gidişlerini, televizyon izlemeyi onun verimini artıracak şekilde düzenleyebilirsiniz.

19 Şubat 2009 Perşembe

Çocuğunuzu Tanıyor musunuz?


Zeynep yedinci sınıf öğrencisi.

Anne: Hoca Hanım Zeynep öyle çok sessiz bir çocuk değildir aslında.

Hayır, Zeynep son derece sessiz bir çocuktur. Siz zorlamazsanız asla konuşmaz, konuştuğunda sesini zor duyarsınız.

Anne: Arkadaşlarıyla hiç bir sorunu yoktur. Eve gelen çocukları filan çok güzel oynatır.

Zeynep'in pek fazla arkadaşı yoktur. Tenefüslerde çoğunlukla sırasında yalnız başına oturup resim çizer ya da uyuklar. Bazen "öğretmenim ödev verecek misiniz?" gibi bir soruyla öğretmenler odasına gelir, sorusunu sorduktan sonra da sessizce bekler. Ta ki birisi onu tekrar sınıfına yollayana kadar.

5 Ocak 2009 Pazartesi

Sınav Heyecanı

Çok heyecanlanmıştım sınava girerken, öyle ki annem binaya girerken ten rengimin yeşile çaldığını söyler.

Neden peki?

Hazır yıllar geçmişken üzerinden rahat rahat itiraf edebilirim şimdi. Daha sınava girerken ne yapabileceğimi, aşağı yukarı hangi sınırda kalacağımı biliyordum, gel gör ki o sınırın ailemi, öğretmenlerimi, bizim site sakinlerini, akrabalarımı memnun etmeyeceğini de biliyordum. Bütün bir yıl çabanızı kah uzaktan kah yakından takip eden ve kendi izlenimlerine dayanarak beklentilerini sürekli yükselten bir kalabalığın beklentilerini karşılayamayacak olmak ne büyük korkudur öss öğrencisi için bilir misiniz? Evdeki hayatın akışı, mahallenin gündemi, eş dostun kurtuluşu bir sınava endekslenmişken daha doğrusu sevgili aday öyle hissederken, o sınavdan alnı ak çıkamamak ne ayıptır yarabbi!...

Bu şartlar altında az sonra bir sınava girecektir aday ve kopacaktır dananın kuy
ruğu... Heyecanlanmasın da ne yapsın garip?

... de, en çok kim heyecanlanır?

En az bilen, diyecekseniz, değil! En az bilen, daha doğrusu pek birşey bilmeyen, sınava hazırlanmamış öğrenci için heyecana gerek yoktur. O sınavda ne olacağını, yani karambole bi kaç soru işaretleyerek zaman dolduracağını, sonrada çıkıp hayatına kaldığı yerden devam edeceğini bilir. Sadece çevresel faktörlerin(aile,komşular, akrabalar vs) baskı durumuna göre uygun dille durumu açıklama derdi vardır ki; o da çok önceden tasarlanmıştır zaten. Kimi doğrudan söyler, 'kimi yanıtlara bakmadım'der, kimi aşırı heyecanlanmış numarası yapar ve hatta bir süre sonra kendisi de inanır yaptığına.

İkinci grup 'sınava hazır' öğrencilerdir ki onlar da sınavda ne olacağını iyi bilirler. Hakim oldukları ya da tereddüt ettikleri konuların, nereden başlayacaklarının, hangi tarz sorularda zorlandıklarının, hangi alanı hızlı hangi alanı yavaş geçeceklerinin ve hatta sınav bekledikleri gibi geçmezse kendilerini nasıl sakinleştireceklerinin bile farkındadırlar. Sınav bir sürpriz değildir onlar için, bildiklerini yapacak, bilmediklerini geçeceklerdir. Bilmedikleri için atladıkları her soru onlara zaman avantajı olarak dönecek ve bu artı zamanı ek sorularla değerlendireceklerdir. Pek çoğu sınavdan çıktığı an sonucu tahmin edebilir.

Üçüncü grup, ki işte vay onların haline... Yemyeşil girerler sınava, elleri titrer, mideleri bulanır, gözleri kararır zaman zaman. Yalan da değildir hani. Muhtemelen en az bir gece öncesini, kimi zaman son hafta ya da haftaları, huzursuz uykularla geçirdiklerinden vucut ayarları çoktan bozulmuş, kaç zamadır kafalarında dönen kaygılar neticesinde düşünce dengeleri altüst olmuştur. Onlar için sınav şansa bağlı bir durumdur. Çünkü onlar neyi bilip neyi bilmediklerini bilmezler. Elbette bildikleri birşeyler vardır ancak sınavda karşılaştıkları sorunun o olup olmadığını nerden anlayacaklar? Ya bildikleri bir soru gelir de yapamazlarsa? Ya bilmedikleri yerlerden gelirse? Ya bilmediği bir soruyu bilmediğini anlayana kadar çok zaman kaybeder de bildiği sorulara zamanı kalmazsa? İşte bu kaygıların hepsi bir zar atımı gibi şansa bağlıdır ve endişe, korku, umut, panik yaratır.

Pek çok kez sınava ikinci kez giren öğrencilerin beklenenin aksine daha sakin olmaları bundandır. Onlar sınavın gerçekliği ile bir kez yüzleşmişlerdir herşeyden önce. Nelerle karşılaşacaklarını bilirler ve yeterince iyi hazırlanmış bir öğrenci ise neyi bilip neyi bilmediğinin farkındadır. Bu nedenle sınava sonuçları çok ağır bir şans oyunu, gözüyle bakmaz.

Öğrenci için de veli için de hangi grupta olduğunu bilmek önemlidir. Beklentiyi doğru yönlendirir ve öğrenciye beklentiden kaynaklanan ek bir stres yüklenmesini önler. Abartılı hayal kırıklıklarının da önüne geçer, sınavla daha barışık hale getirir.

Ancak burada temel mesele tabii ki öğrencinin hangi grupta olduğunu tespit edebilmektir. Bu tespit için algınızı açıp ana-baba zaaflarınızın düğmesini biraz kısarsanız ve zamanınızı objektif bir gözlem süreciyle değerlendirirseniz, gerçeği anlamanın hiç de zor olmadığını göreceksiniz.