Bu yılın ÖSS ve OKS adaylarının parkurlarını tamamlamak üzere oldukları şu günlerde bir sonraki yılın adayları hazırlıklarına başladılar bile. Sağdan soldan "Bizim çocuğu hangi dershaneye gönderelim sence?" soruları gelmeye başladı. Oy oy oy oy oyyyyyyyyyyyy... İşte bu benim karşılaşmaktan çekindiğim sorulardan biri. Nedeni yardım etmekten kaçınmam değil elbet, ancak sorumluluktan kaçtığım bir gerçek. Çünkü var olan dershanecilik piyasasında, hala utanma duygusunu kaybetmemiş bir insansanız, sorumluluk almanın bedeli biraz ağır olabiliyor ne yazık ki.
Dershanelerle iş yaparken herşeyden önce bu kurumların eğitimci kimliklerinden çoktan sıyrılıp birer ticarethane oldukları gerçeğini kabul etmek lazım. Ben geçmişte Mart-Nisan ayında (sınava 3-4 ay kala yani) çocukların senetlerini ellerine verip "hadi canım kapatıyoruz" diyen kurum gördüm. Üstelik bu çocuk Mart ayında nereye gider, hangi dershane alır da sistemine dahil eder bunları, aradaki açıklar nasıl telafi edilir vs. gibi kaygılar duymadıkları, onların bir yıllarını ziyan ettiklerine üzülmedikleri gibi "son taksitlerini de almadık, senetlerini ellerine verip yolladık, ay ne süperiz" diye kendileriyle gurur duyuyorlardı. Yine başka bir kurumda öğretmenlerin ücretleri ödenmediği için neredeyse bütün bir kadro yıl içinde değişti de bir tek veli gelip "ne oluyor yahu, matematik gibi temel ve de sınav katsayısı yüksek bir derste bir yılda dört kez öğretmen değişir mi?" diye sormadı. Bir başka kurumda öğrencinin ödediği taksitler giriş kartına işaretlenir, hergün girişte tek tek kontrol edilen o kartlarda eksik ödeme varsa öğrenci sınıfa gidemez önce idari katta bir güzel terletilirdi. O saatte dersim olduğu bilindiği halde veliye şov yapmak üzere taaa Batıkent'ten Kızılay'a 40 dakikalık bir etüt için getirtilen öğrenciye ayıracak vaktim yok demiştim bir keresinde, idarecim cevap verdi "aman biraz oyala, iki üç sorusunu çöz gönder..." Konularını yetiştiremeyip "buralardan soru gelmez" diyen dershaneler, yıl içinde ders saatlerini azaltan dershaneler, ev gezmeleri yapıp öğrenci toplayacağız diye öğretmenlerini dersten alıp gezmeye götüren dershaneler biliyorum. Acı olan bunların sayıca hiç de az olmamaları. Hatta doğru düzgün çalışan kurum sayısının parmakla sayılabilecek kadar az olması ki onlar da var olan piyasada ayakta kalabilmek için ciddi efor sarfetmek zorunda kalıyorlar.
Bu şartlar altında birine bu kadar hayati bir konuda "şu dershaneye git, bu dershaneye git" demek zor geliyor bana. Benim önerimle kaydolmuş birine yukarıda saydığım türden haksızlıklar yapılırsa mahçubiyetini uzuuun yıllar üzerimden atamayacağımın farkındayım ki bu da mevcut dershanecilikle örtüşmeyen-örtüşmeyecek bir ruh hali.
Peki ne yapıyorum? Benim yöntemim şu: Benden bu konuda yardım isteyen eşe-dosta doğru dürüst çalıştığına inandığım (öyle devam edeceklerini umduğum) dershanelerin bir listesini oluşturuyorum ve diyorum ki:
Eğer, ben zaten başarılıyım, tek ihtiyacım bir program dahilinde kontrollü bir tempoda çalışmak ya da süper bir çocuğum, herhangi bir yer için değil zirve için çaba harcayacağım diyorsan, kendini büyük kalabalıklarda ifade etmekte, hocalarına kolay ulaşmakta, kendini belli etmekte zorlanmıyorsan 'kitle dershaneleri'ni öneririm. Çok şubeli, binlerce öğrencisi, çok sayıda öğretmeni olan kurumlardır. Hemen her sınıfın farklı seviye gurupları olur. Genellikle daha sistematik çalışırlar, daha programlıdırlar, kurumsal yapıları oturmuştur. Bunun avantajlarını yaşarsın, yayın, seviyene uygun sınıfa geçme vs. gibi konularda sıkıntı çekmezsin, kendini sürekli kalabalık içinde ölçme şansın olur.
Okulda yeterince başarılı değilsen, yani okul yaşantında bilgi anlamında eksiklerin oluşmuşsa ve bunları telafi etmede sadece ders dinliyor olmak sana yetmiyorsa, öğretmenine ulaşmada, kalabalıkta kendini belli etmede güçlük çeken bir insansan, özetle çok iyi bir öğrenci değilim ama istekliyim, yardıma ihtiyacım var diyorsan kitle dershanesini boşver. Biraz fabrikasyon tabir edebileceğimiz kitle dershanelerinde akıntıya kapılırsın, arada kaynar gidersin. Bu durumda bir öğrenci için 'kat dershaneleri' daha ideal olabilir. Daha küçüktürler, öğrenci sayıları en fazla 250-300 e ulaşır (pek çoğu 100-150'den fazla değildir) dolayısıyla öğretmene ulaşmak ta, onların sana ulaşması da, eksiklerini görüp tespit etmesi de daha kolaydır. Genellikle daha samimi ortamlar olduklarından öğrenci kendini daha evinde hisseder ve sınav temposunda rahatlık hissi önemlidir.
"Benim iç disiplin problemim var, kafama vurula vurula ders çalışmaya alışkınım." diyorsan, o zaman eğitim bürolarına gidebilirsin. Genellikle dersler 3-4 Kişilik gruplar ya da birebir dersler şeklindedir. Her nazın çekilir, birileri senin yerine hemen her ayrıntıyı düşünür sana sadece derslere girmek, soru çözmek kalır. Yeterince iyi bir bürodaysan bir yıllığına bütün hayatın onların kontrolü altındadır. Çok bilgi eksiği olan, isteksiz ve daha önce eğitim konusunda özgüveni kırılmış, özel ilgiye alışkın öğrenciler için idealdir. Bu arada yoğun bir dershane temposu istemeyen ancak bazı derslerde sağlam temeller atıp ÖSS'ye ön hazırlık yapmak isteyen ara sınıf öğrencileri için de büroların ideal olduğunu düşünüyorum.
Bir de özel ders alternatifi var ancak şu anki derdimiz özel ders alınmalı mı, alınmamalı mı, nasıl olmalı vs değil dershane irdelemesi olduğundan konuyu dağıtmak istemiyorum. Belki başka bir yazıda...
Sevgili adayımız ve ailesi bu veriler üzerine düşünüp elimizdeki listeden bir eleme yapıyorlar. Geriye kalan, 'olabilir' ihtimali tanınan yerlerle görüşüyorlar ya da birlikte görüşüyoruz. Son karar çoğunlukla öğrencimizin gönlünün olası yerlerden hangisine ısındığı ile netleşiyor. Çünkü, daha ilk anda sevmedikleri bir yerde mutlu olma, verim alma şansları düşüktür.
Dershanelerle görüşürken :
1- "Aman da şöyle etütlerimiz var, her istediği zaman etüt alabilir, cart etüdü curt etüdü, etüt de etüt..." gibi konuşmaların çığrından çıktığını hissettiğiniz yerlerden kaçın. Etüt dersaneciliğin şov kısmıdır. Asıl olan derstir. Etüt öğretmenin çalışıp öğrencinin tembelliğe alıştırıldığı bir sistemdir. Çocuklarınızın tembelleştirilmesine izin vermeyin. Çocuğunuz başarı istiyorsa terlemek zorunda!
2- Ders saatlerinin sınıf etütleri vs. ile artması sözde az paraya çok ders satın alıyormuşsunuz hissi uyandırır. Ancak çocuğunuz bir makina değildir ve o dersler için yollarda harcadığı saatler, ekstra bedensel yorgunluklar verimden düşüren etmenlerdir. Dershane size az ama kaliteli zaman vaadedebiliyor mu, buna dikkat edin.
3- Öğretmenlerin kurumdaki geçmişini sorabilirsiniz. Öğretmenlerin geneli(%80 ya da daha fazlası) sadece bir-iki yıldır o kurumdaysa şüphelenmek için iyi bir nedeniniz var demektir. Varolan dershane piyasasının genel alışkanlığı öğretmen maaşlarını düzgün ödememek ya da hiç ödememektir. Bu da öğretmenin verimini düşürür. Mutsuzdur. Kaygılıdır. Mali sorun idareyle arada farklı alanlarda olumsuzluklara da dönüşür. Bu nedenle öğretmenler, özellikle son aylara doğru, hayrına çalışma hissiyatına kapıldıklarından enerjilerini düşük tutup derse girmiş olmalarını bile lütuf sayarlar ki bu kabağın çocuğunuzun başına patlaması demektir. Bu tür kurumlarda da öğretmen en fazla iki hadi bilemedin üç verimsiz sene geçirdikten sonra mutlaka ayrılır. Çocuğunuzu yaptığı işten keyif almayan öğretmenlere maruz bırakmayın.
4- Konuların yetişeceğine dair garanti isteyin. Bu sonucu değiştirmez ama karşıya "sıkı" vermiş olursunuz sadece.
5- Size %100 başarı vadeden ifadeler varsa şüpheyle yaklaşın.
Bir iki uyarı da kayıt sonrası için:
Sürekli öğretmen, sınıf, program değişimi iyi birşey değildir. Çocuğunuz dershanede sıkça bunları yaşıyorsa yumruğunuzu masaya vurun.
Veli toplantıları göstermeliktir. Dershanecilikte denetmen sizsiniz. Siz dershaneyi denetlemezseniz kimse denetlemez, denetlermiş gibi yapar, bunu unutmayın.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder