Çok heyecanlanmıştım sınava girerken, öyle ki annem binaya girerken ten rengimin yeşile çaldığını söyler.
Neden peki?
Hazır yıllar geçmişken üzerinden rahat rahat itiraf edebilirim şimdi. Daha sınava girerken ne yapabileceğimi, aşağı yukarı hangi sınırda kalacağımı biliyordum, gel gör ki o sınırın ailemi, öğretmenlerimi, bizim site sakinlerini, akrabalarımı memnun etmeyeceğini de biliyordum. Bütün bir yıl çabanızı kah uzaktan kah yakından takip eden ve kendi izlenimlerine dayanarak beklentilerini sürekli yükselten bir kalabalığın beklentilerini karşılayamayacak olmak ne büyük korkudur öss öğrencisi için bilir misiniz? Evdeki hayatın akışı, mahallenin gündemi, eş dostun kurtuluşu bir sınava endekslenmişken daha doğrusu sevgili aday öyle hissederken, o sınavdan alnı ak çıkamamak ne ayıptır yarabbi!...
Bu şartlar altında az sonra bir sınava girecektir aday ve kopacaktır dananın kuy
ruğu... Heyecanlanmasın da ne yapsın garip?
... de, en çok kim heyecanlanır?
En az bilen, diyecekseniz, değil! En az bilen, daha doğrusu pek birşey bilmeyen, sınava hazırlanmamış öğrenci için heyecana gerek yoktur. O sınavda ne olacağını, yani karambole bi kaç soru işaretleyerek zaman dolduracağını, sonrada çıkıp hayatına kaldığı yerden devam edeceğini bilir. Sadece çevresel faktörlerin(aile,komşular, akrabalar vs) baskı durumuna göre uygun dille durumu açıklama derdi vardır ki; o da çok önceden tasarlanmıştır zaten. Kimi doğrudan söyler, 'kimi yanıtlara bakmadım'der, kimi aşırı heyecanlanmış numarası yapar ve hatta bir süre sonra kendisi de inanır yaptığına.
İkinci grup 'sınava hazır' öğrencilerdir ki onlar da sınavda ne olacağını iyi bilirler. Hakim oldukları ya da tereddüt ettikleri konuların, nereden başlayacaklarının, hangi tarz sorularda zorlandıklarının, hangi alanı hızlı hangi alanı yavaş geçeceklerinin ve hatta sınav bekledikleri gibi geçmezse kendilerini nasıl sakinleştireceklerinin bile farkındadırlar. Sınav bir sürpriz değildir onlar için, bildiklerini yapacak, bilmediklerini geçeceklerdir. Bilmedikleri için atladıkları her soru onlara zaman avantajı olarak dönecek ve bu artı zamanı ek sorularla değerlendireceklerdir. Pek çoğu sınavdan çıktığı an sonucu tahmin edebilir.
Üçüncü grup, ki işte vay onların haline... Yemyeşil girerler sınava, elleri titrer, mideleri bulanır, gözleri kararır zaman zaman. Yalan da değildir hani. Muhtemelen en az bir gece öncesini, kimi zaman son hafta ya da haftaları, huzursuz uykularla geçirdiklerinden vucut ayarları çoktan bozulmuş, kaç zamadır kafalarında dönen kaygılar neticesinde düşünce dengeleri altüst olmuştur. Onlar için sınav şansa bağlı bir durumdur. Çünkü onlar neyi bilip neyi bilmediklerini bilmezler. Elbette bildikleri birşeyler vardır ancak sınavda karşılaştıkları sorunun o olup olmadığını nerden anlayacaklar? Ya bildikleri bir soru gelir de yapamazlarsa? Ya bilmedikleri yerlerden gelirse? Ya bilmediği bir soruyu bilmediğini anlayana kadar çok zaman kaybeder de bildiği sorulara zamanı kalmazsa? İşte bu kaygıların hepsi bir zar atımı gibi şansa bağlıdır ve endişe, korku, umut, panik yaratır.
Pek çok kez sınava ikinci kez giren öğrencilerin beklenenin aksine daha sakin olmaları bundandır. Onlar sınavın gerçekliği ile bir kez yüzleşmişlerdir herşeyden önce. Nelerle karşılaşacaklarını bilirler ve yeterince iyi hazırlanmış bir öğrenci ise neyi bilip neyi bilmediğinin farkındadır. Bu nedenle sınava sonuçları çok ağır bir şans oyunu, gözüyle bakmaz.
Öğrenci için de veli için de hangi grupta olduğunu bilmek önemlidir. Beklentiyi doğru yönlendirir ve öğrenciye beklentiden kaynaklanan ek bir stres yüklenmesini önler. Abartılı hayal kırıklıklarının da önüne geçer, sınavla daha barışık hale getirir.
Ancak burada temel mesele tabii ki öğrencinin hangi grupta olduğunu tespit edebilmektir. Bu tespit için algınızı açıp ana-baba zaaflarınızın düğmesini biraz kısarsanız ve zamanınızı objektif bir gözlem süreciyle değerlendirirseniz, gerçeği anlamanın hiç de zor olmadığını göreceksiniz.
5 Ocak 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)